11 Ağustos 2015 Salı

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi - A'mâk-ı Hayâl

"İnsanlar mantığı, kendi söyledikleri doğru görünsün diye icat etmişlerdir."

Aşağı yukarı geçen yaz yine bu vakitler bir tuhaf bıkkınlık gelmişti üzerime. Hatta bir şeyler karalamış mıyım diye gidip baktım ve daha şimdiden unuttuğum şu yazıyı gördüm. Böyle bir yazı yazdığımı dahi hatırlamıyordum. Okuyunca anımsadım. O bıkkınlık nedendi bilmiyorum. Havalardandır kesin. Sıcağı oldum olası sevemedim.

Bu hali üzerimden atabilmek için belki okuduklarımın çeşidini biraz artırmalıyım ya da daha farklı alanlarda okumalar yapmalıyım diye bir karar almıştım ve Hüsn ü Aşk ile başladığım bir 'tasavvuf okumaları' yoluna girmiştim kendimce. Çok da iyi gelmişti, geldi, geliyor. Bundan sonra da gelir umarım.

Hayata tutunmak, onu anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak, bir işe yaramak, bir iz bırakmak belki... Milyarlarca insan geldi geçti, bu konular güncelliğini hiçbir zaman kaybetmedi. Bundan sonra da kaybetmez bana göre. Çünkü insanız. Mükemmel değiliz. Eksiklerimiz var. Herkesinki farklı. Çok tuhaf bir durum. Herkes bir şeyleri arıyor, herkesin sıkıntıları var. Hiç sıkıntı çekmeden yaşanabilir mi bu hayat? Bence mümkün değil. İntihar eder insan. Hiç dolmayacak bir boşluk olurdu o. Uğruna çaba harcayacağın ve düzeldiğinde hissedeceğin o rahatlamanın olmadığı bir hayat olurdu o. Olmazdı yani o. Ben olduramazdım. Biliyorum.

Birkaç aydır okumakta olduğum Yûnus Emre'nin Dîvân-ı İlâhîyât'ının yanında yine uzun zamandır okumak için beklettiğim (ve haliyle okuyunca beklettiğime pişman olduğum) A'mâk-ı Hayâl'i okudum geçenlerde. Hakkında bir şeyler yazmak için beklemek istedim biraz. Çok sevdim çünkü. Hiç bitmemesi için bir şeyler yapabilecek olsaydım büyük ihtimalle yapardım. Tekrar tekrar okuyacağım sanırım zaman içerisinde. Tasavvufla ilgilenen herkesin de bir şekilde tanıması lazım bu kitabı.

Aldığı batılı eğitimle doğduğu topraklardan ruhen uzaklaşan, çevresinden kopan ve içinde bir yolculuğa çıkmak isteyen Râci'nin Aynalı Baba ile karşılaşmasını ve onun aracılığıyla gördüğü, yaşadığı hayalleri, çıktığı yolculukları anlatıyor kitap. Anlamı da 'hayalin derinliklerinde' zaten. İki bölümden oluşuyor hayaller. Bu hayallerin sanırım hepsinde bir şekilde yedi ve kırk sayıları önemli yer teşkil ediyor. Tasavvuftaki çile dönemlerini anlatması açısından önemli zaman dilimleri bunlar.

Hayallerin birinde anka kuşunun sırtında uzaya çıkıyor ve kırk yıl yol alıyor Râci. Bu hayal bildiğiniz bilimkurgu mesela. Bir başka hayalde iyilikle kötülüğün savaşında cephe tutuyor. Bir başkasında karıncaların algısına sahip oluyor. Daha bir sürü... Tabii ki bu hayallerden uyanıyor sonra ve her uyanışında Aynalı Baba'nın tüm hayali özetleyen bir ifadesiyle karşılaşıyor. Çok güzel bir kitap ya bu. Şimdi yazarken tekrar okuyasım geldi.

Aklımda iki hayal özellikle yer etti kitaptan. Birincisinde temsili olarak iyilik ve kötülük çarpışıyordu. Bu savaş meydanında iki taraftan yiğitler meydana çıkıyor ve iki taraf adına savaşıyordu. Nifak çıkıyordu meydana, karşısına Muhabbet geliyordu. Muhabbet'in yendiği Nifak'ın yerine Gazap geliyor ve Muhabbet'i yerle bir ediyordu. Gazap'ın hakkından Hikmet, onun hakkındansa Nefs-i Emmare geliyordu. İş bu raddeye geldiğinde Nefs-i Emmare'nin karşısına Aşk geliyordu ve mücadele dahi etmeden teslim oluyordu Nefs-i Emmare. Yani ikiyüzlülüğü sevgi alt edebiliyordu ama sevgi de öfkeye yeniliyordu. Hikmetle öfkenin haddinden gelmek mümkünken nefs-i emmare de onu mahvediyordu. Tek gerçek aşktı. Çünkü tek ve bir olandan geliyordu.

Normalde anlatmam kitapların içlerini böyle ama bunu yazmadan duramazdım. Aklımda ikinci yer edense saadetin (mutluluk) ne olduğuyla ilgili konuşulan bir meclisti. Bu mecliste Buda'dan Zerdüşt'e, Hz. İsa'dan Hz. Muhammed'e birçok kişi görüş beyan ediyordu. Hz. Muhammed meclise önderlik ettiğinden son tanımı o yapıyordu. Ve açıklaması çok dikkatimi çekti. Özetle saadetin formülünün (benim aklımda yer ettiği şekliyle yazacağım) geçmişi unutmak (hayatı olduğu gibi kabul etmek), yüklerinden razı olmak ve bugünle yarın için elinden geleni yapmak olduğunu söylüyordu.

Bu ifade benim için çok anlamlı. Üzerine saatlerce konuşabilirim. Ama yazı gittikçe uzuyor ve artık bitirmek istiyorum. Ardından bu iki hayali gidip tekrar okuyacağım büyük ihtimalle.

Bu arada ben Kaknüs Yayınları'nın Ahmed Hilmi'nin ölümünün 100. yılı münasebetiyle çıkarmış olduğu özel baskısından okudum bu kitabı. Her hayalin sonunda geniş açıklamalar var. Metin sadeleştirilmemiş haliyle basılmış. Dolayısıyla bir yandan da günümüz Türkçesini içeren bir pdf'ten takip ettim. Yer yer sözlüklere baktım; ancak böyle basılması baskının heybetine çok yakışmış. Çok güzel bir baskı. Çizimler de ayrıca hoş olmuş. Bu haliyle herkesin kitaplığında bulunmalı bence.

Herkesin birbirinden farklı olduğu bu dünyada en azından bazı konularda bazı kişilerle hemfikir olabilmek çok güzel bir duygu. Bu kitabı okumuş ve beğenmiş kişiler az çok kafa dengidirler bence mesela. Öyle düşünüyorum.

Sonuç olarak fantastik mi fantastik bir kitap olan A'mâk-ı Hayâl'i çok güzel bir okuma deneyimi olarak kafama yazıyorum. Râci'yi de benim kafamdaki köyün mezarlığında bir kulübeye yerleştiriyorum, Aynalı Baba'nın mirasını yaşatsın. Ara sıra gidip bir kahvesini içer, hayal alemine dalarız vesselam. Sağlıcakla...
  • Adına dünya dediğimiz bu durağı, derin bir üzüntüye kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?
  • Çünkü üzüntü, sevinçten daha bulaşıcıdır.
  • -İstersen konuşalım. Fakat konuşmaktan ne çıkar ki! Kim bilir şimdiye kadar kaç merkep yükü kitap okudun. Fakat bunlardan ne anladın? Hiç, değil mi? İnsanlar neyi bilirler?
  • -Oğlum! İlim ve hikmetin değerini anlaman gerekiyor. Bu yüzden yaya yolculuk yapacaksın. Karşılığında yüksek ücret ödenmeyen bir şeyin değeri anlaşılmaz, dedi.
  • Oturmak, rahat etmek mi? Yazık! Yüzbinlerce senedir oturup, rahat edecek zamanın oldu mu diye bir sorun hele. Bir taraftan geçim derdi, diğer taraftan hastalıklar rahat etmek için vakit mi bırakıyor? Bu kadar sefil olmama rağmen, yine de intihar edemiyorum. Ben alçağın biriyim.
  • Ne arıyorsun? Ebedî hayatı mı? Zavallı Dostum! Bu geçici hayatta ne buldun ki onun ebedîsini arıyorsun? Sana soruyorum: Bu hayatta ne var?
  • Ben bu hayatı; dünyaya niçin geldiğimizi, ne olacağımızı, bizi bu dünyaya göndereni anlamadan terk etmemeye niyet ettim. Keşke bu sorulara olumlu ya da olumsuz bir cevap bulabilseydim. Benim vicdanımı yaralayan soruların cevabı kolay değil, olamaz da.
  • Öyle insanlar vardır ki yalnızca bilmediğini bilmemekle kalmaz, her şeyi bildiğini iddia eder. Doktor değildir. Fakat doktorları küçük görür. Önüne gelene ilâç tavsiye eder. Yanlış evlilik yapmış, içi-dışı çirkin bir kadın almıştır. Fakat herkese evlilikte dikkat edilecek hususları öğretir. Bir ton para harcayarak ahır gibi bir ev yaptırmıştır. Fakat Mimar Sinan'ı beğenmez.
  • Bu âlemde daim ve sabit bir şey yok idi ki benim saadetim de devam etsin.
  • -Efendi! Oğlunuz seviyor. Aşk hastalığına yakalanmış, dedi.
    -Muhterem Efendi! Kimi seviyor?
    -Hiç kimseyi... Aşkın en öldürücü olan şekli budur.
  • -Yağmur mu yağıyor? Aa!.. Bunu isteyen var, istemeyen var. Kimi zaman isteyip, kimi zaman istemeyen var. İsteyip istememekte kararsız olan var. Acaba "var" ne demek?

2 yorum:

  1. Amak ı Hayal'i çok severim. Bir alıntı da ben ekleyivereyim:
    "Artık ben öyle bir ruh oldum ki, benim için uzak, yakın, görünen, görünmeyen diye bir şey kalmadı. Madde alemi benim emrime mahkum, mana alemi irademin esiri. Böyle olmasına rağmen ben yine de açım. Ruhum kendisini doyuracak gıdayı henüz bulamadı. Arıyorum... Arıyorum... Neyi diyeceksin. Hiçi!"

    Cem Uygun Amak ı Hayal'i resmetmeye başlamış. Fakat yarım kalmış. Çizdiği o bir kaç karenin bile hastasıyım. Keşke devam etseymiş. Bakınız:)

    http://hayalkahvem.blogspot.com.tr/2010/05/cem-uygun-cizgileri.html



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten keşke devam etseymiş. Çok hoş görünüyorlar. Benim hiç gözüme çarpmamıştı bunlar. Siz paylaşalı beş seneden çok olmuş. Yine de iyi yetişmişim bence. Çok teşekkür ederim. :)

      Sil