6 Ağustos 2014 Çarşamba

Şeyh Galib - Hüsn ü Aşk

Tek Hüsn için Aşk âh kılsın
Dünya yıkılırsa hâ yıkılsın.

Farklı türlere yelken açmayı amaçlıyordum çok zamandır. Görüşlerine çok değer verdiğim birisinden Ramazan öncesi birkaç tavsiye istedim. Söylediği eserlerden birisiydi Hüsn ü Aşk. Divan Edebiyatı'nı anlamayacağımı bildiğim, daha doğrusu bundan korktuğum için epey ön yargıyla yaklaşmıştım. Yanılmışım.

Yanılmamışım. Orijinal eserin çok çok büyük bir kısmında okuduğumdan çok çok az şey anladım. Ama kitabın baskısı o kadar güzel ki hepsini anladım. Bu konuya daha sonra değineceğim. Unutursam hatırlatın lütfen. Şurda biz bizeyiz, birbirimizin kuyusunu kazmayalım yani. Arkadakiler, hişşşt, siz de komik olan neyse söyleyin de beraber gülelim.

Hüsn ü Aşk'ı okumak beni çok derinden etkiledi. Ciddiyim. Şeyh Galib ismini duyunca insan ak sakallı birisini hayal ediyor ister istemez. Halbuki bu kitabı şu anda benim olduğum yaşta yazmış Şeyh Galib. Kitap demeyelim gerçi, mesnevi. Ama nasıl yazmış? Nasıl olur? Acayip gerçekten. O kadar düşündüm ki okurken acaba bundan iki yüz elli sene sonra benim yaşımdaki birisini ne yazsam bu kadar etkilerim diye, yer yer konsantrasyonum bozuldu. Vardığım karara göre de yazamam. Çünkü o yaşın yarısını zaten geride bıraktım. Şeyh Galib'in önünde saygıdan önümü ilikliyorum o yüzden öncelikle.

Hüsn ü Aşk'a gelirsek... Hüsn; iyilik, güzellik demek. Bu mesnevideki kız tarafı. Aşk ise erkek. (Bu parantezi Semih ve Hesna için açıyorum. Gençler, Hesna Hüsn'den geliyor. Bu eser sizin başucu kitabınız olabilir. Bunu bir düşünün. Mükemmel uyuyor. Benden söylemesi.)

Büyük ihtimalle çoğunuzun aklına benim de en başta olduğu gibi 'e, yani bu da bir çeşit Leyla ile Mecnun' düşüncesi geçiyordur. Hani geçmesin demiyorum; ama geçmese ne güzel olur. Ben ettim, siz etmeyin. O zaman tüm aşk romanlarını, tüm denemeleri vs de bir tutmamız gerekir. Takdir edersiniz ki bu da epey abes kaçar. Yapmayalım o yüzden böyle kıyaslar. İlle de yapacaksak iki eseri de güzelce okuyup öyle yapalım. Bunu yapmayan çok fazla insan var aramızda. Onlara da ne desem bilemedim.

Eserin konusuna çok kısaca değineyim. Merak edip okursunuz belki böylece. Aşk'ın Hüsn'ü kabile büyüklerinden istemesi ve kabile büyüklerinin Aşk'la dalga geçmeleri şeklinde en temel olarak başlıyor diyebiliriz eser. Ama tabii ki bu eser bir Divan Edebiyatı ürünü olduğundan ilk bin beyitin girizgah olduğunu belirtmek lazım. Ardından Aşk, yanında Gayret olacak şekilde Kalb diyarına 'kimya'yı bulmaya gidiyor. Kabile büyükleri bunu şart koşuyor çünkü. Bin türlü musibet geçiyor başından Aşk'ın. Ama Gayret hep yanında. Çoğu musibetten de Suhan adındaki yaşlı bir ihtiyar aracılığı ile kurtuluyorlar. Tüm bu şart koşma işine sebep olan kişi ise Hayret. Ayrıca Hüsn ile Aşk'ın küçükken beraberce Edeb okuluna gittiklerini belirtmekte fayda var.

En basit hali bu, ama daha ne semboller ve güzellikler var anlatamam. Evet, çok ağır bir eser aslında. Özellikle hiç anlamadan okumak, ardından günümüz Türkçesiyle okuyup anlamak yorabiliyor. Ama ilerledikçe çok farklı bir tat veriyor. Hem her ne kadar anlamasam da Divan Edebiyatı'nın o kendine has ahengi kendini acayip hissettiriyor. Nasıl desem, adeta bir renk cümbüşü var şiirde. Öyle güzel, öyle şahane.

Dolayısıyla gerçekten kafaya koymayanlar haricindekilere gönül rahatlığıyla tavsiye edemiyorum. Çünkü isteyen zaten öykünün temelini birçok yerden günümüz Türkçesiyle okuyabilir. Kaldı ki kitabın Önsöz kısmında da değinilmiş buna.

Baskı hakkında da birkaç kelam etmem lazım. Çeviren ve hazırlayan Abdülbâki Gölpınarlı. Kendisi zaten üstat. Kitabı da yedi kısma bölmüş. Bunlar: Önsöz, Hüsn ü Aşk (Latin alfabesi ile), Bugünün Diliyle Nesre Çevrilişi, Hüsn ü Aşk'ta Geçen Sözlere Ait Sözlük, Açılama, Bibliyografya, Şeyh Galib'in Kendi El Yazısı İle Hüsn ü Aşk.

Önsözü okuyunca insan epey bir hazır hissediyor kendisini. Çok güzel bir şekilde okuru bilgilendiriyor Gölpınarlı ve mesneviyi okuyacak hale geliyoruz. Ardından üç dört kısmı aynı anda takip etmeye başlıyoruz, yani daha doğrusu ben öyle yaptım. Önce Hüsn ü Aşk'tan beş beyit okuyordum, sonra bu kısmın günümüz diline çevirisini, arından da özel bir not varsa bu kısımla ilgili Açılama'dan onu okuyordum. Yer yer gözüme çok takılan sözleri de sözlükten bakıyordum tekrar tekrar. Parmaklarım yorulmadı değil yani okurken. Ama değdi mi? Değdi.

Baskının kalitesi için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nı ve emeklerinden ötürü Abdülbâki Gölpınarlı'yı ayrı bir yere koymak lazım dolayısıyla.

E, bu kadar yazdın ama içerikle ilgili dişe dokunur bir şey söylemedin diyenler için şu linki vermek istiyorum. Bunu okursanız nispeten Hüsn ü Aşk'ı okumuş kadar olursunuz. Evet evet, bunu bir okuyun, sonra kitabı almak isteyeceksiniz zaten. İnanıyorum.

Söyleyebileceklerim bu kadar. Kendimi bu kadar küçük hissettiren Şeyh Galib'in ruhu şad olsun.

Dipnot: Üç haftadır falan yokmuşum buralarda. Hepinizin geçmiş bayramı mübarek olsun güzel insanlar. Kalın sağlıcakla. :)

2 yorum:

  1. evet niye yoktun ki?Ayrıca yazını okuduktan sonra eseri okumamaya karar verdim ,zannımca okusam da hiç bir şey anlamayacağım...:)Şaka ya hep bu arkadakilerin işi...:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahahaa... :)) Ağıır ağır okudum, başka kitaba da elim gitmedi nedense. Ondan böyle oldu. Son iki aydır pek okuyamadım desem yeridir. Toparlarım inşallah ilerleyen zamanlarda.

      Sil