23 Aralık 2013 Pazartesi

The Hobbit: The Desolation of Smaug ve Yılın En Uzun Gecesi

Geçen arkadaşlarla oturuyorduk. Dedik 21 Aralık geldi çattı, yılın en uzun gecesi. Ne yapsak? Hayır yani nedir, hep yılbaşı hep kıristmıs mı kutlayacağız? Dedik bir hobimizle bu en uzun geceyi güzel bir şekilde değerlendirelim. Hobbit'in ikinci filmine gittik sonuç olarak, hem de IMAX salonda. Şimdi detaylar ve gerçekler...

Bir kere tabii ki olay böyle gelişmedi. Feysbuktan etkinlik yapmıştık ama ses çıkmayınca minik dev Beytullah, uzun ince bir adet Sercan ve ev arkadaşlarım adaşla Cengo bir olduk, cumartesiyi pazara bağlayan gece saat bir seansına yardırdık. Bu arada filme geçmeden önce biraz gevezelik yapacağım. Onun için sadece filmle ilgili bir şeyler okumak isteyenler için aşağılarda bir yerde 'Filme gelirsek...' şeklinde bir başlangıç yapacağım. Oradan devam edilebilir yani.

Neyse, biz devam edelim. İstinyePark'ta saat bir seansına gittik. Lakin İstinyePark'ın otoparkını ilk defa böyle boş gören bizler 'lan burası ne kadar büyükmüş' diye şaşırdık. Şaşırmamız bir yana, beş dakika dolaştığımız halde sinema girişini ancak bulabildik. Rezillik yani, insan iki ok falan bir şey koyar. Gecenin biri olmasına rağmen sinema katı zaten tıklım tıklımdı. Yani o kadar gelen insan var, yönetimin bunları görmesi lazım. Lütfen!

Zar zor da olsa girişi bulup arabayı park edince (yaman şoför Beytullah Mehmet Koyurtgan Hizmetler A.Ş.) güvenlikten geçtik. Bu olaya da uyuz oluyorum ama bir şey de diyemiyorum. Fakat günün birinde son moda telefonum Sony Ericsson w810i'me bir şey olursa oradan geçerken yakacağım bütün gezegeni. Bu sefer de yakmadım ama fark edebileceğiniz üzere. :)

Filme gelirsek... (sözümde dururum ben, böyle bir giriş olacak demiştim) Çok karman çorman düşüncelerim var aslında. Yazarken o kadar karışmaz umarım.

İlk söylemek istediğim şu: bir kez daha ve kesinlikle ikna oldum ki böyle efektli ve deli gibi beklenen filmleri mutlaka ama mutlaka mümkün olan en iyi sinemada, ekranda izlemek lazım. O yüzdendir ki IMAX mükemmel bir seçim olmuş. Olayı yaşadım resmen. Hatta bi ara Smaug'u tokatlayacaktım, vazgeçtim ne olur ne olmaz diye. O derece...

Sonraaaa, Martin Freeman... Bu adamı çok seviyorum ben. Her ne kadar kendisi benim gözümde Arthur Dent olarak kalacak olsa da mükemmel bir hobbit oldu çıktı. Hele o Smaug'a on numra sıfatlar yakıştırarak, ezilip büzülerek konuştuğu sahnelerde olabilecek en iyi oyunculuğu sergilemiş bence. Çok beğendim.

Filmin açılış sahnesinde kameranın önünden geçen ayyaş Peter Jackson cameo'su da harbi çok hoşuma gitti. Adam bu evreni seviyor, her halinden belli.

İnternette bakındığım kadarıyla ortak fikir olarak varillerle kaçış sahneleri ve Sauron-Gandalf sahneleri aşırı tutulmuş. Alın benden de o kadar. Özellikle Sauron'lu sahneleri daha çok beğendim.

Hazır karakterler üzerinden giderken belirtmeden geçmeyeyim, Lee Pace on numara beş yıldız bir elf olmuş Thraundil haliyle. Gerçi oğlundan (Legolas) genç gözükmesi biraz tuhaf tabii ama yapacak bir şey yok. Bu beğenimin sebeplerinden birisi önyargım da olabilir. Lee Pace'i Pushing Daisies ile tanımıştım. Sonra da The Fall gibi aşık olunası bir filmde izleyince vay arkadaş demiştim. Ve ben bir şeye beğendiğimden dolayı vay arkadaş diyorsam, epey beğenmişimdir ki ondan söylüyorumdur. Yoksa benim boş konuştuğum nerde görülmüş, di mi? Hiç!

Filmde görmeyi çok istediğim ama göremediğim tek karakter Saruman oldu. Christopher Lee'ye, hatta kendisinden çok sesine ayrı bir düşkünlüğüm olagelmiştir. Adam Tolkien'i birebir tanımış lan, var mı ötesi? Gerçi hayatını anlatmaya benim blogum yetmez. Kendisi öyle bir dedemiz.

Sanırım bu yazı çok uzun olacak. Tamamını okuyanlar hakkını helal etsin. :)

İlk filmi izlemeden önce Azog'u Manu Bennett'in canlandırdığını bilmiyordum. Bu filmde dikkat edince Crixus'u hissettim resmen adamın hareketlerinde. Ona da ayrı saygı duydum.

Evangeline Lilly olayı var tabii bir de. Tolkien evreninde olmayan ama Peter Jackson ve film ekibinin eklediği Tauriel olara arz-ı endam etti. Şimdi bu konuda bence bir sakınca yoktu ama filme de bir cüceyle bir elfin aşk hikayesini izlemeye gitmemiştim. O yüzden beğenmedim ben bu fikri. Tauriel yine olsaydı ama bu şekil bir aşk üçgeni izlememize gerek olmasaydı bence çok daha süper olurdu. Sıkıldım o kısımları izlerken.

Bu sıkılma olayından sonra da şunu belirtmem lazım. Hakikaten bu Hobbit iki film olmalıydı. Üç çok yani. Para para da bir yere kadar arkadaş. Tamam, beşe de bölseniz izleyeceğiz tabii ama ne bileyim, olmuyor böyle yahu.

Araya sıkıştırayım hemen: Gandalf (Ian McKellen) ne kadar yaşlandı. Yakın çekimlerde adamın yüzü Piri Reis'in Dünya haritası gibi görünüyor artık. Bu da ne lanet bir benzetme oldu. Kendimden soğudum.

Smaug'dan bahsedeyim biraz. İlk render'ı bir hafta süren bir ejderha sonuçta, bahsetmezsek ayıp olur. Ne yalan söyleyeyim uçtuğunu gördüğümüz sahneye kadar, yani filmin neredeyse son sahnesine kadar öyle pek ahım şahım bir olayı yok dedim ama o son anda tamam tamam dedim, on numara. Bu arada Smaug'u canlandırmak için hayvanat bahçesine gidip iguana ve çeşitli sürüngenlerin davranışlarını inceleyen Benedict Cumberbatch'e de 'abi geç oldu, git yat istersen' demek istiyorum. Adamdaki profesyonelliğe saygı duydum.

Filmin kapanış jeneriğinde çalan Ed Sheeran yorumlu I See Fire'ı da çok sevdim. İlk filmin sonundaki kapanış parçasını da çok sevmiştim. İstikrar önemli tabii...

Bard'ın pek bir olayını görmediğimiz ve asıl işi üçüncü filme kaldığı için ondan bahsetmedim ama Luke Evans güzel bir seçim olmuş bence. Gerçi bu filmdeki tüm oyuncu seçimleri çok iyi. Eleştirebileceğim bir tane aklıma gelmiyor bile.

Sonuç olarak The Hobbit: The Desolation of Smaug güzel bir film olmuş ve beklediğime değmiş diyebilirim. Seneye 17 Aralık'ta serinin son düğümünde görüşmek üzere artık...

Film hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi filmden sonrasında sıra... Salondan çıktık ve yürüyen merdivenlerin yanında hemen otoparka geçen bir kapı gördük ve 'aa ne güzel işte, geçelim burdan' dedik. Geçtik de. Lakin arabayı bulamadık! Meğersem iki üst katta kalıyormuş. Zaten sinema salonlarının olduğu kata inen merdivenin mesafesinden belliydi. Bir de otoparktan çıkışımız var ki evlere şenlik, 5 x 360 derece döndük çıkmak için. Beş kat otopark mı olur lan?! Bir kere daha dönecek olsak tırlatacaktık sanırım.

Neyse, çıktık baktık ki bir sis, bir sis, aman Allah'ım. Ne yapalım ne yapalııım, neden Sercan'ı evine bırakmıyoruz? Sercan nerde oturuyor? Kartal'da! Çüş diyenler ağzını toplasın hemen, ayıp oluyor.

Evet, gittik. FSM'den geçerken önümüzdeki üç metreyi zor görüyorduk. Ama sonradan açıldı hava. Üsküdar'da büfelerden bir çay aldık ve sahil boyu giderken 'lan hayatımda sabahın beş buçuğunda Üsküdar sahilinde çay içmedim de demem' diye söylenerek ve bir yandan da bir buçuk liraya aldığım hamburgeri yiyerek devam ettik. Bu arada adaş da zaten o hamburger için on numara bir ayar verdi bana. Ama hala yaşadığıma göre yenir bir şeymiş demek ki. :)

Ehem, sonuç olarak o vakitte bildiğiniz İstinye'den Kartal'a gidip Sercan'ı bıraktık ve geriye, Yeniköy'e döndük. Eve girdiğimizde saat yediydi. Biz de halk arasında bilinen şekliyle 'doğarken güneş ardında tepelerin, uyuma vakti geldi teletabilerin' diyerek yattık.

Evet, yılın en uzun gecesini tam olarak bu şekilde değerlendirmiş olduk. Yazısı bile bu kadar oldu arkadaş, demek birebir yazsam ayvayı yiyecektim.

Güzel bir etkinlik oldu, hoşuma gitti. Seneye aynısını yapmak lazım. Yapılabiliyorsa daha iyisini yapmaya da razıyım tabii. O vakte kadar herkes kendine iyi bakıyor.

Şu yazıyı yazmam kırk beş dakikamı aldı. Bir de baştan okuyup imla düzeltmeleri falan yapmam lazım. Bu blog yazmak harbi ciddi disiplin istiyor var ya, şımarmayacağımı bilsem kendimi bir de bunun için takdir edeceğim ama biliyorum, şımarırım sonra. İşin ne Mustafa? Yaz, deli etme adamı. Kendimle de çok iyi anlaşırım ayıptır söylemesi.

Hadi herkese hoş ve neşeli günler, görüşmek dileğiyle...

10 yorum:

  1. şimdi,
    filmle ilgili oyuncularda benim tek takıldığım nokta elf olan lilly
    arkadaşımızın kaşları. her şeyi elf ama kaşları dünyalı. tamam aşk
    olacak, kız güzel olacakta yani kaşları daha kalın olmalıydı.. ah biz
    kızlar, böyle şeylere takılabiliyoruz evet))

    şimdi film dışına gelecek olursak, en uzun gece, uzun zamandır beklenen
    uzun bir film, uzun yolculuk, uzun yazı falan maşallahınız var, pek bir
    uyum içerisindesiniz)) bu arada bu uzun gece haftasonuna denk geldiği
    için de şanslıymışsınız yani. son olarak da fikir iyiymiş deyip
    noktalıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaş mı? Aklımın ucundan geçmezdi yani. Onca şey yazmışım ben, kaş mı?! :)

      Zamanlaman uydu hakikaten, güzel oldu. Sinemadan çıktığımızda fark etmiştim ben en uzun gece olduğunu. Sonra da bunu neden kullanmayayım dedim. :)

      Sil
    2. he
      ya bu kaş meselesi bu yazıya ince kaçtı tabi, haklısınız.
      e yazınız güzel zaten bundan sonraki yorumlara ben de katılıyorum))

      Sil
    3. O zaman teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. Allah'ım sana geliyorum diye bitirdim yorumu, Filmi izlemedim ama izlemdiğim için hiç pişman değilim efekt hariç izlemiş kadar oldum.Bir de ben nadir olarak sesli gülerim , teşekkür ederim bunun için de:)ayrıca hem bu kadar uzun hem de eğlenceli yazabildiğin için istediğin kadar şımarabilirsin , yani ben de uzun yazmayı çok isteyip te başaramayan biri olarak söylüyorum , durmak yok yol DEVAM...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. :)

      Umarım filmi izlemiş kadar oldum demeniz iyi anlamlıdır, yoksa seyir zevkinizi baltalamış gibi hissederim kendimi.

      Uzun yazmaya gelince; sevdiğim herhangi bir şeyden bahsederken susmak bilmiyorum. Yazıyı yazarken ben de gülüp eğleniyorum, sanırım bundan dolayı okuyana da eğlenceli geliyor. :)

      Son olarak da, ben de senin kadar okuyabilsem yazılarım çok daha kısalırdı muhakkak. Okuma hızını çok takdir ediyorum gerçekten. Kıskanıyor da olabilirim, emin değilim. :))

      Sil
    2. İzlemiş kadar oldumu , iyi anlamda yazdım.Ne güzel işte , sevdiğin bir şey hakkında hakkını vererek yazabilmek..Konuşur gibi yazıyorsun gerçekten ve çok güzel oluyor.Ben de konuştuğum kadar yazabilsem güzel olurdu gerçekten , kıskançlığımızın sınırları yok ;)

      Sil
    3. O zaman birbirimizin okuma hızlarını ve yazılarını gönül rahatlığıyla kıskanmaya devam edebiliriz. :)))

      Sil
  3. Filmi izlemedim henüz ama izlerken yazını anacagima eminim. 5x360 donduyseniz tavaftan saymak lazim. Eglenceli yazin icin tesekkurler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tavaf için iki tur daha lazımdı, olduramadık onun için. :) Ben teşekkür ederim. :)

      Sil