1 Eylül 2013 Pazar

Fyodor M. Dostoyevski - Öyküler

Dostoyevski, kronolojik sırada tüm eserlerini okumak istediğim yazarların başında geliyordu. Elimden geldiğince bir sıralama yapmış ve İnsancıklar ile de okumaya başlamıştım. Fakat sonra fark ettim ki bir sürü de öyküsü var Dostoyevski'nin. Dolayısıyla ben de İletişim Yayınları'nın çıkarmış olduğu bu kitabı okumaya karar verdim.

Kitapta on beş tane öykü var uzunlu kısalı. Kimisi elli küsür sayfaya kadar sürebilirken kimisi on beş yirmi sayfa kadar ancak var. Hatta çok beğendiğim bir öykü var ki kendisi sadece dört sayfa: İki İntihar. Sadece bu öyküyü okuyarak herhalde Dostoyevski hakkında az çok fikir sahibi olabilir insan. Öykünün son satırlarında sorduğu sorularla insanı düşündürüyor. Gerçi düşündürüyor deyince olmadı pek. Çünkü neden? Çünkü Dostoyevski'nin tüm eserleri insanı düşündürüyor. Özele indirgeyecek bir durum yok yani ortada.

Bobok, Küçük Kahraman, İki İntihar ve Polzunkov... Bu dört öyküyü diğerlerinden daha çok sevdim; özellikle Bobok ve İki İntihar'ı. İkisi de çok çok iyi gerçekten. Birisi bilincin ölümsüz olduğunu, öldükten sonra sadece bedenin işlevini kaybettiğini, bilincinse yerinde kaldığını anlatacak bir içeriğe sahip; diğeriyse yukarıda bahsettiğim gibi özellikle sonu ile insanı iki intihar arasında, daha doğrusu intiharda başrol oynayan karakterler hakkında sorgulamaya iten ve bunu etkileyici bir şekilde başaran bir içeriğe.

Dostoyevski okumanın benim açımdan en büyük zorluğu, ama bir dakika, bunu sadece Dostoyevski'ye bağlamak doğru olmaz; genel olarak Rus Edebiyatı'na ait bir eser okurken beni en çok zorlayan şey karakter isimlerinin kalabalık ve birbirlerine çok benzer oluşu. Mesela İvan Petroviç'le Pyotr İvanıç'ın başrolde olduğu Dokuz Mektupta Bir Roman. Zaten bir İvanoviç var ki mübareğin olmadığı yer yok. Bizdeki Ahmet, Mehmet gibi bir isim herhalde. Adım başı İvan İvanoviç, Vasilyeviç, Fedorovna kaynıyor ortalık (Vasilyeviç'i ben şimdi uydurdum, yanlış olmasın). Yer yer komiğime de gitmiyor değil açıkçası bu durum. Tuhaf...

Büyük çoğunluğu günümüzden ortalama yüz altmış yıl önce yazılmış bu öykülerde Dostoyevski, karakterlerini hep birbirlerine saygılı bir şekilde konuşturuyor. Sen olarak hitap edilen karakterler bunu derin bir saygısızlık olarak görüyorlar. Dönemin Rus bürokrasisi mi diyeyim, kültürünün getirisi mi diyeyim, işte öyle bir şeyden dolayı. Ama tabii Dostoyevski'nin sevdiğim tarafı karakterlerin birbirleriyle konuşmaları değil, iç konuşmaları. Düşünceler, düşünceler, düşünceler... Neredeyse on sayfaya varan tek paragraflar, iç muhasebeler, çekiştirmeler... Kabul etmem lazım ki beş yıl öncesine kadar bu tip kitaplar okumak eziyet gelirdi bana. Zaman geçtikçe bu uzun paragraflar daha çok hoşuma gitmeye başladı. İnsan değişiyor tabii.

Dostoyevski'nin herhangi bir kitabı için bunu okumasanız da olur diyebilecek birisi değilim. Bilakis, biri çıkıp bunu dese tuhafıma gider. Neden bilmiyorum. Önyargılı bir şekilde sevdiğim insanlardan birisi herhalde Dostoyevski. Büyük ihtimalle evet. Bu paragraftan çıkan sonuç: en azından şu yukarıda bahsettiğim dört öyküyü okumanızı çok isterim. Belki de geri kalan on bir tane öyküde daha fazla seveceğiniz cevherler de vardır. En iyisi siz kitabı hepten okuyun. Ne kaybedersiniz? Beni Dostoyevski'nin avukatı gibi konuşturuyorsunuz burda, çok ayıp.

Bu arada bu gece kitabı bitirince Facebook hesabımda şöyle bir durum güncellemesi yapmıştım. Herhalde bu zevzekliği yapmasam çatlardım. Yaptım, şimdi de inşallah çarpılmam diye dua ediyorum.

Dostoyevski okuyorum, kulaklarım tıkalı
Önce hafiften bir sıkıntı basıyor;
Yavaş yavaş uçuşuyor
Fikirler, sinapslarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Raskolnikov'un hiç dinmeyen iç hesaplaşmaları,
Dostoyevski okuyorum, kulaklarım tıkalı.

Evet, bu ibretlik paylaşımımı da yaptığıma göre toparlayıp gideyim ben. Yaz Okuma Etkinliği'mize 400 sayfadan uzun bir kitap okuma kategorisinde eklediğim bu kitabın ardından önümüzdeki kitaplara bakacağız diyorum. Yazımı da kitaptan altını çizdiğim birkaç alıntı ile bitiriyorum. Hoşça kalın.
  • Gururlu insanlar özellikle daha iyidirler, yeter ki... onlardan üstün olduğunuzdan kuşkunuz olmasın. (Uysal Bir Kız)
  • ... yani, gördüğünüz gibi, herhangi bir düşünceyi sözcüklerle anlatmaya kalkıştığınızda son derece aptalca bir durum çıkıyor ortaya. Kendiniz bile utanıyorsunuz bu yaptığınızdan. Peki ama neden? Bir nedeni yok. Hepimiz değersiz yaratıklarız çünkü ve gerçeğe katlanamıyoruz, ya da bilmiyorum işte... (Uysal Bir Kız)
  • Ah, insanın gerçeği yalnız kendisinin bilmesi ne zor bir şey. (Tuhaf Bir Adamın Rüyası)
  • Işıklar hüzün veriyordu insana, çünkü her şeyi aydınlatıyorlardı. (Tuhaf Bir Adamın Rüyası)
  • Bizde gerçi adamı delirtmesine delirtiyorlar ama şimdiye kadar kimseyi daha akıllı yaptıklarını görmedik. (Bobok)
  • Bizde, genel konularda bilgisi olan kimselerin burunlarını uzmanlık isteyen işlere sokmaları, çok sık görülen bir durumdur. (Bobok)
  • Ve nihayet, bütün bu dünya; güçlüleriyle, güçsüzleriyle, yoksulların kulübeleriyle, barınaklarıyla, zenginlerin, güçlülerin gösterişli, mutluluk kaynakları saraylarıyla bütün bu dünya, koyu mavi gökyüzüne duman gibi yükselecek fantastik, sihirli bir düşe benziyordu. (Bir Yufka Yürek)
  • Birkaç kişi özellikle çıkıyordu ön plana. Kuşkusuz, sıra başkalarını çekiştirmeye, dedikoduya da geliyordu. Çünkü onların olmadığı bir dünya düşünülemez, dahası çekiştirme, dedikodu olmasaydı milyonlarca insan sıkıntıdan sinekler gibi ölürdü. (Küçük Kahraman)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder