17 Haziran 2013 Pazartesi

İhsan Oktay Anar - Amat

Sert bir giriş yapacağım: Uzun İhsan'sız İhsan Oktay Anar romanı mı olurmuuuuşş?! diye düşünürdüm bugüne kadar sevgili okur. Gel gör ki on numara oluyormuş. Ha, ama bu demek değil ki Uzun İhsan Efendi'yi istemiyoruz. 239 sayfanın 239'unda da aha çıktı bir yerden aha çıkacak diye bekledim kendisini. Çıkmadı. Fakat çıkmamasının çok anlamlı bir sebebi var. Ona geleceğim. Daha giriş yapmadım çünkü.

Bugüne kadar okuduğum dördüncü İhsan Oktay Anar kitabı oldu Amat (burda bugüne kadar demem anlatım bozukluğu oluyor mu acaba, yazdım ama bana çok saçma geldi çünkü). Geriye kaldı Suskunlar ile Yedinci Gün. Onları da bu yıl bitmeden okumayı düşünüyorum. Peki, Amat okuduğum üç kitaptan daha iyi mi?

Şimdi öyle soru olmaz. Ayıp yani, ben kardeşlerin ya da insanların kıyaslanmasına karşıyım. Moral bozucu bir etken. Şöyle diyelim: Puslu Kıtalar Atlası'nın genel karizmasına çok yaklaşmış, hatta bence eşitler. Kurgu yine mükemmel. Yalnız espri dozu düşük bir kitap olmuş diğerlerine oranla. Bir de ağır denizcilik terimlerinden dolayı kitabın ortasına kadar sabretmek gerekiyor. Sonra az çok anlamaya başlıyorsunuz zaten neyin ne olduğunu ya da olabileceğini.

Dil ağır gibi gelebiliyor Anar'ın kitaplarında ama benim özellikle hoşuma gidiyor tarzı. Daha önce söylemişimdir mutlaka, Türkçenin ana dilim olmasına öyle böyle sevinmiyorum Anar kitapları okurken. Şu kitabı başka hangi dilde böyle zevk alarak okuyabilir ki bir insan? Belki de bana öyle geliyor ama hissettiğim bu. Ve ben bir şeyi böyle hissediyorsam o öyledir. İtiraz istemem.

Kitabın konusu kapağından belli olacağı üzere minik(!) bir denizcilik serüveni. Ama aslında hiç de minik değil. Kitabı okuyanlar için daha anlaşılır olmuştur bu tanım sanırım ama gerçekten okuyunca anlayacaksınız ki hiç de minik bir serüven yok ortada. Minikten kastım süre.

Amat isminden, başındaki Elif'in düşmesi durumunda olanlardan, gemide ufak çaplı bir uzay-zaman-evren prototipi kurulmuş olmasından (böyle yazınca çok şey biliyormuşum gibi oldu ama bunu da okuyunca anlarsınız, başka nasıl ifade edeceğimi bilemedim; hem ayrıca entel bir insan olduğumu belirtmek için hiçbir fırsatı kaçırmam, prensip meselesi) ki bu prototipten kastım yasak elma-şeytan-cennet-cehennem-kıyamet vs. hepsi, İhsan Oktay Anar'ın her zamanki muhteşem karakter isimlerinden, sayfalar ilerledikçe geçmişe gidip yeni yeni karakterleri tanıtmasından, yaşananları birden fazla kişinin ağzından birbirini yalanlayan ifadeler yöntemiyle aktarmasından...

Off, ne biçim bir cümleye başlamışım öyle, bitiremedim. Kısaca bu yukarıdakilerin hepsinden çok zevk alarak okudum demek istemiştim. Tabii ki siz anlamışsınızdır.

Kitabın bir yerinde bir şövalye için şöyle bir ifade geçiyordu, çok hoşuma gitti: Başka yeteneği olmadığından, şövalye bir kahraman olmayı hep istemişti.

Bu tip zeki, alttan alttan dokundurmalı esprileri çok seviyorum. Anar'ın kitaplarının en sevdiğim özelliği bu kara mizah yeteneğini çok güzel kullanması zaten. Kurguyu falan da çok güzel işliyor, olaylar harika bağlıyor ama ben en çok bu mizah yeteneğine hayranım.

Bir kitabın daha sonuna geldim. Bu arada bu ay içerisinde bir kitap daha bitirirsem geçen yıl içerisinde (2012 boyunca) okumuş olduğum kitap sayısını yakalayacağım. Ondan sonra da yeterince okudum bu sene diyerek geri kalan altı ay yan gelir yatarım herhalde. :)

Şaka maka okumak istediğim kitap sayısı okudukça azalacak yerde artıyor. Ama değişimi hissediyorum. Mesela Amat'ı lisede okumuş olsam düz kurguyu anlardım sadece. Şimdi arkasındaki göndermeleri, benzetmeleri falan olabildiğince yakalıyorum. Bu kitaplar bir harika dostum!

Kendimi de övdüğüme göre gidebilirim. Huzur ve selametle kalın.

NOT: Önizlemede gördüm ki yazının başında Uzun İhsan'ın kitapta olmayışının çok mantıklı bir sebebi var ama ona sonra geleceğim demişim. Ey gidi, kompozisyon derslerinde hocalarımız boşuna dememişler yazdıklarınızı en az bir kere okuyun diye. Elleri öpülesi insanlar vesselam. :) Uzun İhsan yok sevgili okur; çünkü Uzun İhsan Efendi bugüne kadar kimseyi öldürmedi. Bu ne demek şimdi diyenler çabuk çabuk kitabı okumaya başlayın, çabuk çabuk!

4 yorum:

  1. Anlaşılan goodreads hedefinizi update etmeniz gerekiyor. :)
    Ben de İhsan Oktay Anar okudum ancak 1 kitabını okudum, Yedinci Gün'e başladım ancak devamını getiremedim.
    Ne yazık ki bana boğucu ve zorlama geliyor, sanki bir kitabını okusanız, yeterli gibi bu yazarın.
    (Veya ben herkesin sevdiğini sevmemeye yemin etmiş bir inatçıyımdır? kim bilir)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hedefi yükselteceğim sanırım, evet. Aslında böyle bırakıp sene sonunda %150 başarı görmek daha güzel de olabilir, bilmiyorum. :)

      Yedinci Gün'ü bilmiyorum tabii ama bence Puslu Kıtalar Atlası'na bir şans vermelisiniz. Israr etmiş olmak istemiyorum ama o kendini okutur. O da boğucu gelirse hakikaten inatçısınız diyeceğim. :))

      Sil
  2. Yok ben de Puslu Kıtalar Atlası'nı okudum işte, yeterli geldi bana. Belki bu tarz/tür bana göre değildir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O da gayet mümkün tabii, zevkler ve renkler tartışılmaz. Şimdi biri gelip bana kişisel gelişim kitaplarını övse, ille de oku dese sizin kadar sabırlı olamayabilirim. :)

      Sil